8 Kasım 2011 Salı

   Biliyorum.. Biliyorum.. Biliyorum..

  Kendime binlerce kere tekrar etsemde yabancılaştığım bu anı üzerimden atamamıştım. Varoluşumu sorguladığım anda kapıdan içeri girmiştin. Kısacık saçların masmavi gözlerinle kendinden emin bir şekilde elimi sıkmıştın.
   -Merhaba.
 Güven veren sesini bir kez daha duymanın rahatlığıyla kendimi en yumuşak yatakta, en gölgeli şezlongta hissetmiştim. Yanındaki tatlı kızın göğsüne doğru yaslanmasına aldırış etmemiştim ama utanmış, küçülmüş, yok olmuştum.
   -Merhaba, dedim bende.
 Gözlerimi kaçırdım senden sanki göz göze gelsek her şey karışacakmış gibi gelmişti o anda. Su doldurdum bardağına menü verdim sana ve yanındaki tatlı kıza.
   -Nasılsın, dedin.
 Merakla sormuştun, gerçekten nasıl olduğumu anlatacak uzun hikayemi dinlemek istermiş gibiydin.
  -Elmalı turta yiyelim mi? demişti yanındaki tatlı kız.
 Ben susmuştum, yıllardır susuyordum zeten, yabancısı değildim suskunluğumun. Nasıldım gerçekten, ne hissediyordum, aşağıdaki kara deliğe sürüklenmiş halimi benden başka gören var mıydı, utanıyor muydum bu önlükten, bu gömlekten, kendimden?. Olmam gereken yer neresiydi ki tam olarak?
   -Biz elmalı turta, iki tane de sade kahve alalım.
 Dudağımın kenarıyla gülümsemiştim. Fırına elmalı turtaları attım, 8 dakikaya ayarlayıp bekledim. 8 dakikada hıçkırarak ağlamak, koşarak kaçmak, pijamalarımı giymek istemiştim. 8 dakikada elma olmuştum, tarçın olmuştum. Kenarları yaldızlı eski bir tabağa fırından çıkan elmalı turtaları koyup yanına krema ve vanilyalı dondurmayla masanıza getirdiğimde tatlı kızın kulağına bir şeyler fısıldıyordun. Gözleri kocamandı sevimli kızın, kumral saçları dümdüz ve yumuşacıktı, dudakları o kadar pembeydi ki herkes gelip sıraya dizilip öpse neden diye sesini çıkarmazdı sanki. Sevinirken omuzlarını yukarı kaldırıp her seferinde senin burnundan öpüyordu. Benimse aklımdan geçen şarkılar final yapmadan bir diğerine geçiyordu. Göğsümün arasında melankoli adı verilen bir sıkışma, sanki gazlı bir şeyler içsem geçecekmiş hissi veren bir acı vardı. Sonra hesabı istedin, sen ödedin, bahşiş bıraktın, paltonuzu giyip deri kahverengi eldivenlerini taktın, arada bana baktığını fark ettim.
  -Hoşçakal görüşürüz dedin.
  -Hoşçakal dedim.
 Ama aslında başka bir sürü şey söylemek istiyordum o anda sana..bir yıldır camımın önünde duran çiçeğimin ilk defa bu sabah yeni bir yaprak verdiğinden bahsetmek istiyordum mesela, kısacık saçlarının buklelerine parmaklarımı dolamak istiyordum, kabukları soyulmuş domatesten kahvaltı hazırlayıp, çukurcuma da seninle gezmek istiyordum, ayaklarımı beline dolayıp film izlemek, filmin en heyecanlı yerinde belli etmeden sana bakıp tepkini ölçmek istiyordum, adaya gidip popomuz kıpkırmızı olana kadar bisiklet sürmek, en sevdiğim kitabı sesli okumak, göğsüne yaslanıp elmalı turta yiyelim mi demek istiyordum ve hiç durmadan dudaklarından öpmek istiyordum.
  Biliyorum…Biliyorum…Biliyorum..söylemene gerek yok...


2 yorum:

Elif dedi ki...

çok duygulandım...

gizemtas dedi ki...

biraz daha devam etsen ağlayacaktım. hissetmek ne güzel!