Masanın üzerinde birazdan tutacağımdan habersiz beyaz ellerinin haşlanmış yumurtayı soymasını izliyordum. Sıcak olmasını bilmene rağmen elinin acımasından zevk alırcasına bırakmıyordun yumurtayı. Bense filmlerdeki arkadan on saniyeliğine geçen dosya taşıyan yada telefonla konuşan figüran gibi duruyordum yanında.
Günlerden pazartesiydi, kışın ortasında olmamıza rağmen hava tedirgin edici derecede sıcaktı. Sıkışmış hissediyordum kendimi, kapağı sıkışmış kalmış bir kavanoz gibiydim. Kurtarıcı bir an bekliyordum tüm tedirgin tavrımla. Kapı çalabilirdi, telefon gelebilirdi, elektrik kesilebilirdi. İçine saplandığım durumdan zarif bir manevrayla çıkabilirdim.
Günlerden salı mıydı yoksa? Yaşım ilerledikçe annem gibi davranmaya başladığımı farkediyordum. Konuşmaktan kaçtığım her an bulaşık yıkamak yada 'biraz daha ekmek ister misin' gibi cümleler benim kurtarıcımdı. Belki de bu yüzden çay seven topluluğun bir parçasıydık. Susmak ve susturmak için en ideal hareket bitmeyen çayı sorgusuzca boş gördüğün bardağa ilave etmekti.
Günlerden çarşambaydı galiba. yumurtayı ikiye böldün. tuz, karabiber, kimyon serptin, yumurtadan hoşlanmıyor olmama rağmen diğer yarısını tabağıma koyup 'Kimyonsuz yumurta yumurta değildir' deyip kendi payını tek lokmada yedin. Masadan kalktın, musluğu açıp parmak uçlarını suya değdirip özensizce yıkadın. Soğumuş kahveni içtin, yüzündeki memnuniyetsiz ifadeni dünyanın en güzel gülümsemesiyle örttün. 'Saat yönünde kapanmayan musluklardan hep nefret etmişimdir' dedin. Bir iki cılız espiri denemelerimden sonra günün perşembe olduğuna ikna olmuştum. Bit pazarından aldığın eski paslanmış pötibör kutusunu masanın üzerine koydun, kutuyu açtın ve herhangi bir uhrevi amacın olmadan ince bir sigara yapıp bana uzattın ve 'Bugün günlerden cumartesi ve bana her şeyi anlatmalısın artık. Önerdiğin filmler, dinlememi istediğin şarkılar, çektiğin fotoğraflar yetmiyor. Gerçek cümleler istiyorum, beni omuzlarımdan sarsacak gerçek kelimelere ihtiyacım var' dedin.
Bence bugün günlerden pazardı ve daha izlemediğimiz bir sürü film dinlemediğimiz şarkılar vardı ve benim yapabildiğim tek şey 'Dur sana bi kahve yapayım' dan bir adım öteye gidemiyordu.