26 Nisan 2022 Salı

    

   Ay’ın kendi karanlık tarafından gelmiştim o gün, yarattığın kendi dünyanın içine zarifçe, zahmetsizce davet etmiştin..nükteden, dağınık saçları olan ve göz temasından kaçınmayan biriydin, tüm dikkatiyle dinleyen biri mi yoksa doğası gereği mi böyle diye düşünürken ve karanlığımda süzülerken ben, elime şarap kadehini tutuşturup ‘kırmızı sevdiğini hatırlıyorum’ diyerek bir adım daha atmıştın..

   Neyi temel olarak almak gerektiğini bilmeden kapına geldiğim o günü hatırlıyor musun? Tanrısı olduğun krallığının kapısında bir toz zerresi olarak dikildiğim o günü? Mevcudiyetin tüm varlığınla evinin her yerine sirayet ediyordu, kendime koltuğun köşesinde minicik bir yer bulabilmiştim, kocaman devetabanın, duvarıda kimlere ait olduğunu bilmediğim bir kaç fotoğraf, makul genişlikte salonun, eski görkemli yemek masan, bana çok az yer bırakmıştı evindeki eşyaların, hatta yanlış hatırlamıyorsam kadife küçük koltuğun benden hoşlanmamıştı. Kemiklerim sorgusuzca razı gelmişti yine de bu krallığa ve içinde bulmuştum kendimi..Vücudumun dörtte üçü o koltuğun köşesinin içine girmek ve yok olmak istiyordu, vücudumun kalanı belki kadeh kaldırırız yeni yıla, belki güleriz komik olmayan bazı hikayelere diyordu..

  Zihnimden geçen binlerce cezbedici yalanları, çocuk ilkelliğindeki tavırları müdahaleci bir yaklaşımla simule etmiştim, üzerime giydiğim ince beyaz gömleğin düğmelerini cömertçe açmış sadece arzulanmanın nasıl bir duygu olduğunu hatırlamak istiyordum. Elimdeki şarap kadehini asasını bırakmayan bir kral gibi tutuyordum, tüm dikkatimle seni dinlemeye çalışsam bile düşüncelerimin anlaşılacağından duyduğum korku merhametsizce tüm reflekslerimi ele geçirmeye başlamıştı. Elimdeki kadehi kontrol edemiyordum artık, ideal olmayan şartlar edgar allan poe’nin kuzgunu gibi belirivermişti tepemde. Retorik sanatçılarından arakladığım en havalı kelimelerle kurduğum cümleler nafile kalmıştı, ne desem tepemdeki kuzgunun söylediklerinin gölgesinde olacaktı ;
‘hiçbir zaman’
‘hiçbir zaman’

     Tanrısı olduğun krallığına sunduklarım yetersiz kalacaktı, içi boş merhamet değildi istediğim, suçun bir kısmı habitatımdandı, meraklı tabiatımın sormak ve yapmak istedikleri başkaydı. Evinin artık bana küçük geldiği o anı hatırlıyor musun? Duvarlarının gittikçe üzerime doğru yakınlaştığı ve betonun verdiği ısı ve sıkıntıdan başka bir şey hissedemediğim o anı? Tenhalığa duyduğum aşk ve açlık kulaklarımda bir fısıltıya dönüşmüştü :gitmelisin buradan diyordu..Biliyorum, farkındayım, anlıyorum da,
‘hiçbir zaman’
'hiçbir zaman'