19 Aralık 2022 Pazartesi

    Duymamak, egonun arzuya karşı aldığı ilk tedbirdir…Sen konuştukça zihnimden geçen ve kendini tekrar eden cümlem bu oldu durmadan ve durmadan..


    Konukseverlik dışkılayan biri değildin, dokunduğum her bardağa, ayaklarımı uzattığım her köşeye ihtiyatlı bakıyordun..Stilize edilmiş hayatında, Yunanistan‘dan aldığın kahve bardağının yanında oldukça çelimsiz ve renksiz durduğumun farkındaydım, yine de hiç tanık olmadığım bu yaşamın bir kısmını izleme,  fikir edinme hatta seyretme dürtüme hakim olamıyordum..İçim tıka basa sessizlikle doluydu ve sen sürekli anlattığın hikayelerinle ayartıcı bir tavırla beni ters köşeye itmeyi başarıyordun..Türetilmiş bir heyecan mıydı bu? Öngörüsüzlüğümün performansı diyebilir miydim?..Kanaat önderi olmadığım açık ara belli olan tüm cinsel arzu dolu anılarını, deneyimlerini anlatırken elimle kazağımı çekiştirerek sündürüp dizlerime kadar kapattığımı sen söylediğinde farketmiştim...Söyleyecek güzel kelimelerim olmasına rağmen cümle kuramadığım zamanlarda bir şeyleri çekiştirmek parçalarına ayırmak kişiliğimin en belirleyici özelliğiydi, şarap kadehi olsa elimde ona tutunurdum mesela ve büyük olasıkla heyecanımdan kırardım yada kolalı keten bir peçete olsaydı kenarları yaldızlı nakışlı, saçaklarını sökene kadar çekiştirirdim…Ama elim boşta kalmıştı, gözlerim evinin içinde gezinip herhangi bir objeye tutunmak istemişti, çünkü hafızamın bulanık kısmına denk gelen bu kendine has dünyanın hangi parçası olduğumu anlamakta zorluk çekiyordum...Yine bilmediğim bir evdeydim ve yine evdeki tüm eşyalar benden hoşlanmamıştı..İncecik, zarif kahve fincanının zerafetini gölgeliyordum mesela, harika hikayesi olan, dalıp kendin çıkardığın deniz kestanen suratıma bile bakmıyordu, bitkilerine çiçek dediğim için neredeyse kapı önüne konulacak bir tavırla karşı karşıyaydım devetabanın ve dostları tarafından..mağlubiyete karşı bağışıklığım vardı neyse ki..

  

    Direndiğimi düşündün ama sorsaydın direnmiyorum derdim, kapıdan içeri girdiğim andan itibaren şirazesi kaymış geçmişimi, yüzeyin altına ittiğim taleplerimi, kaskatı irademin bilinçli kısmını ellerini yıkayacaksın değil mi dediğin anda çoktan su ve lavantalı sabununla beraber lavabodan aşağı yollamıştım aslında..




19 Temmuz 2022 Salı

   

   Biçimini önceden hayal ederek bir şekile benzettiğiniz, bir kalıba otutturduğunuz ilişkilerde asla yerim olmayacaktı!!

Varlığımın öneminin kalmayışının provasını önceden yapmış olmanın verdiği rahatlıkla balkon konuşmamı yapabilirdim bu bilgi üzerine artık; zihnimde canlandırdıklarım kadardım, ederim buydu, biliyordum, aksini düşünmemiştim, sanki şüphe uyandıran merhamet dışkılıyordum da müsait olmaya itiyordum etrafımdaki müstesna canlıları..Temel arzularımın tatmininin sorumlusunun ben olduğunu biliyor, uygulanan kuvvetlere ağırlığımın merkezinin yönünün başka yere kayma ihtimaline rağmen direnç gösterebileceğimi düşünüyordum...evet, düşünebiliyordum zaman zaman..

    Zihnimin farkında olması ile ilerlemesi arasındaki asabı bozacak derecedeki yavaşlığı uykumu getiriyordu, zekamın gerilediğini bulamadığım kelimelerden ve bu yüzden kuramadığım cümlelerden farkediyordum..artık konuşamaz olmuştum, aklımdan geçen sözcükler yer bulamıyordu bir türlü..Vasatlığı işaret edeceğim zaman vücudum tepki verebiliyordu sadece onun dışında köşede duran, saksısının değişmesinin gerektiği elzem olmasına rağmen, hatırlanan ama asla uygulanmayan o çiçek gibiydim..Ben de sorun etmiyordum açıkçası artık, sığıyordum bu kahverengi plastik ve altı beş delikten oluşan saksıya..Güneşe ihtiyacım yoktu...

Zaten ben sadece kışın güzel şeyler düşünüp sadece kışın güzel cümleler kurabilen biriydim..





   


   

26 Nisan 2022 Salı

    

   Ay’ın kendi karanlık tarafından gelmiştim o gün, yarattığın kendi dünyanın içine zarifçe, zahmetsizce davet etmiştin..nükteden, dağınık saçları olan ve göz temasından kaçınmayan biriydin, tüm dikkatiyle dinleyen biri mi yoksa doğası gereği mi böyle diye düşünürken ve karanlığımda süzülerken ben, elime şarap kadehini tutuşturup ‘kırmızı sevdiğini hatırlıyorum’ diyerek bir adım daha atmıştın..

   Neyi temel olarak almak gerektiğini bilmeden kapına geldiğim o günü hatırlıyor musun? Tanrısı olduğun krallığının kapısında bir toz zerresi olarak dikildiğim o günü? Mevcudiyetin tüm varlığınla evinin her yerine sirayet ediyordu, kendime koltuğun köşesinde minicik bir yer bulabilmiştim, kocaman devetabanın, duvarıda kimlere ait olduğunu bilmediğim bir kaç fotoğraf, makul genişlikte salonun, eski görkemli yemek masan, bana çok az yer bırakmıştı evindeki eşyaların, hatta yanlış hatırlamıyorsam kadife küçük koltuğun benden hoşlanmamıştı. Kemiklerim sorgusuzca razı gelmişti yine de bu krallığa ve içinde bulmuştum kendimi..Vücudumun dörtte üçü o koltuğun köşesinin içine girmek ve yok olmak istiyordu, vücudumun kalanı belki kadeh kaldırırız yeni yıla, belki güleriz komik olmayan bazı hikayelere diyordu..

  Zihnimden geçen binlerce cezbedici yalanları, çocuk ilkelliğindeki tavırları müdahaleci bir yaklaşımla simule etmiştim, üzerime giydiğim ince beyaz gömleğin düğmelerini cömertçe açmış sadece arzulanmanın nasıl bir duygu olduğunu hatırlamak istiyordum. Elimdeki şarap kadehini asasını bırakmayan bir kral gibi tutuyordum, tüm dikkatimle seni dinlemeye çalışsam bile düşüncelerimin anlaşılacağından duyduğum korku merhametsizce tüm reflekslerimi ele geçirmeye başlamıştı. Elimdeki kadehi kontrol edemiyordum artık, ideal olmayan şartlar edgar allan poe’nin kuzgunu gibi belirivermişti tepemde. Retorik sanatçılarından arakladığım en havalı kelimelerle kurduğum cümleler nafile kalmıştı, ne desem tepemdeki kuzgunun söylediklerinin gölgesinde olacaktı ;
‘hiçbir zaman’
‘hiçbir zaman’

     Tanrısı olduğun krallığına sunduklarım yetersiz kalacaktı, içi boş merhamet değildi istediğim, suçun bir kısmı habitatımdandı, meraklı tabiatımın sormak ve yapmak istedikleri başkaydı. Evinin artık bana küçük geldiği o anı hatırlıyor musun? Duvarlarının gittikçe üzerime doğru yakınlaştığı ve betonun verdiği ısı ve sıkıntıdan başka bir şey hissedemediğim o anı? Tenhalığa duyduğum aşk ve açlık kulaklarımda bir fısıltıya dönüşmüştü :gitmelisin buradan diyordu..Biliyorum, farkındayım, anlıyorum da,
‘hiçbir zaman’
'hiçbir zaman'