Yıl 1981. Yaklaşık 30 yıl kadar
evvel, tepede güneş can yakarken İskenderun'da, bahçeli, incir ağaçlı bir evde dünyaya geldim. Aylardan hazirandı. Gözlerimi açtığımda kahverenginin en iğrenç tonuna sahip oymalı bir koltuk görmiştim ilk önce. Köşede hiç kullanılmadığı belli olan masaj aleti, duvarın bir kısmı rutubetten dolayı gözle görülür kabartılara sahipti. Eminim o vitrindeki şişenin içinde viski yoktu ve eminim o beyaz üzeri papatya desenli tabak takımı gazete kuponu ile alınmıştı. Zevksiz ve orta sınıfın altında bir ailenin eviydi burası, tadım kaçmıştı ama merak ettiğim tek şey burcumun neye denk geldiğiydi.
Sigarayı söndürmeden sonsuz bir
döngü içerisinde içerdi babam. 70'ler, darbe zamanları, grevler,
yoksulluk ve mutsuz evliliği görünüşünü, kişiliğini
şekillendirmişti. Pos bıyıklarını burarak, su yeşili
gözlerini kısarak, anneme dönüp 'adını ne koyacağımı
biliyorum' dediği anı bugün gibi hatırlıyorum. Dönem itibari
ile zor bir isim beklemiyordum. Siz deyin 'barış, deniz', ben
diyeyim 'ulaş, devrim, özgür'.
Boticelli'nin tablolarındaki al
yanaklı bebelerin aksine çelimsiz ve sürekli hastalanan bir
çocuktum. Beynimin büyük bir kısmı su ile kaplı olduğu altı
yaşlarındayken babamla ilgili şunu keşfetmiştim; bütün
cümlelerinin sonu 'sikeyim' ile biterdi. Uzunca bir süre bunun
küfür olduğunu anlamamıştım. sikeyim o yaşlarda benim için
bir fiil, bir yüklem, bir zaman belirteciydi. Hatta zamansız
zamanların sonunu eklenen edat, tümleç, ayraçtı.
-Sistemi sikeyim, düzeni sikeyim diye başlayan diyaloglar soncunda annemin her
seferinde yemek masasını terk etmesinden çok zaman sonra anlamıştım, babam duygularını tuhaf bir lisanla belli ederdi, babam ellerini
her zaman tüm gücüyle sıkardı ve öfkesinin nereden geldiğini unutmuştu.
Çekirdek ailem kavram olarak özgürlüğü yanlış yorumlayan bireyler olsalarda beni her fırsatta özgürce büyğttüklerini dile getirirlerdi. Hiç sevemediğim evlerini terk ettiğimde 19 yaşındaydım. Çürüme süresini hızlandıran büyük şehirdeydim artık. Dışarısı denilen dünyayı lise bahçem kadar zannetmiyordum elbette. Acımasızlık, yalnızlık, mücadele ismimin üzerimde bıraktığı ağır bir yüktü zaten. İlginçtir, o dönemlerde boğazıma kadar gelen şeyin gün içerisinde yediklerim olduğunu zannederdim. Meğersem tarifsiz metalik acı bu tat, gelecekteki yalnızlığımın somut karşılığı olarak göğsümden çıkıp ağzıma kadar gelmesiymiş.
Çekirdek ailem kavram olarak özgürlüğü yanlış yorumlayan bireyler olsalarda beni her fırsatta özgürce büyğttüklerini dile getirirlerdi. Hiç sevemediğim evlerini terk ettiğimde 19 yaşındaydım. Çürüme süresini hızlandıran büyük şehirdeydim artık. Dışarısı denilen dünyayı lise bahçem kadar zannetmiyordum elbette. Acımasızlık, yalnızlık, mücadele ismimin üzerimde bıraktığı ağır bir yüktü zaten. İlginçtir, o dönemlerde boğazıma kadar gelen şeyin gün içerisinde yediklerim olduğunu zannederdim. Meğersem tarifsiz metalik acı bu tat, gelecekteki yalnızlığımın somut karşılığı olarak göğsümden çıkıp ağzıma kadar gelmesiymiş.
Yıl 2012. Ihlamur kokan Beşiktaş'ta, 50 metrekarelik, balkonsuz, bahçesiz, daha önce mavi olup,
sonradan sarıya boyanan bir apartmanında ikamet ediyordum. Artık
farazi düşünceleri bir kenara bırakmıştım, aklımın gerçeklik
mefhumuna güveniyordum. İvedi hareketlerim geçmişte kalmıştı. Bir arpa boyu yolun; akıntıya kürek çekmekle, rüzgara doğru
yürümekle aynı olduğunu biliyordum ve katettiğim mesafeler tam
da bu kadardı. Kişisel bunalımlarım, gizlenen zaaflarımla 31
yaşındaydım. Evimin dışındaki niteliklere kendimi mahkum
etmemek için gittikçe az konuşan biri olmuştum. Kısa cümlelerim
can simidimdi. Daha
fazla soru istemiyordum hayatımda ve kimseye duymak istediklerini
verebilecek gücü de bulmuyordum kendimde. Ayaklarımı uzatıp
rahat bir yer aramayı bırakmıştım. Şimdi çok nadir de olsa ara sıra
telefon açıp:
-Seni özgür bıraktım, özgürce
yaşa, tezahür et, yolunu bul diyen babama, izin verirse tam
da onun anlayacağı dilde cevap vermek istiyorum;
-Özgürlüğü sikeyim babacığım..
1 yorum:
Seni ilk defa bu kadar açık, bu kadar yalın görüyorum. Sebep? Okuyucunla arandaki duvarı yıkmaya mı karar verdin, yoksa içinde bir şeyler dışarı çıkabilmek için çığlıklar mı atıyor?
Yorum Gönder