‘Rüyada esas olan şey onu meydana getiren fikirlerdir, olaylar değil..Freud’
Duvarın rengi değişti, raftaki asla kullanılmayan ince porselen fincanların tozu alındı, kitaplar yazarların ismine göre ayrıştırıldı, aslında başlanılan ve yarım bırakılan kitap sayısına göre ayrılmalıydı belkide. Halı yakışmıştı yere, devetabanı umarım yeni evini severdi diye mırıldanırken buldum kendimi. Ne zamandan beri sesli mırıldanmaya başlamıştım hatırlamıyorum. Etrafımı saran eşyalara, içerik ve fikirden önce tuttuğum üslubun önemini anlamayan insanlara duyduğum öfke, akbaba gibi üstümde dolanmaya başlamıştı. Sıkıntı, yeni aldığım tek kişilik koltukta peydah olmuştu. Durum ümit verici değildi ama yine de idare edebileceğimi düşünmüştüm çünkü perdeleri yenilemiştim.
Menfaatlerin ikamet değiştirmesini izahat edemediğim gibi kayıtsız ve müdahalesiz kalmıştım. Tüm diyalog mesafelerim kütlesel bir boşluktan ibaretti. Öz disiplinim; yavaşlıkla hareketsizliği birbirine karıştırmış, zihnimde sürüklediğim her şeyin yetersizlikten kaynaklandığını bana ikna etmeye çalışmak için and içmiş kapıda yaslanmış öylece bekliyordu sanki. Neyse ki kapıyı yeni boyamıştım.
Münzevi yaşantıma tatlı anıların istila etmemesi için meşguliyetlerimin yönünü değiştirmiştim. Başarılıydım da. Yarım yamalak yağan yağmur, hangi yönden geldiği belli olmayan rüzgar, işlevini yerine getirmek istemeyen, canı sıkıldığı çok belli olan doğa düstursuzca sergiliyordu yeteneklerini. İçimde yoğun bir şekilde hissettiğim nedensizlik, sırtımı yasladığım yeni kadife yastığın saçaklarını çekiştirirken homojen bir hal almaya başlamıştı. Hiç tamamlanmayacak olmasını bilmeme rağmen özenle inşaa ettiğim tek kişilik krallığımda bugün 3 tabak yemek vardı kendime arz ettiğim. Yoksun kaldığım, yetersiz hissettiğim, ortak geçmişimin silindiği, hangi yarayı ne zaman nerede aldığımı hatırlamadığım, bir zamanlar el çırparak anlattığım hikayelerin kahramanının ben olduğunu unuttuğum , doğal bir tahrip etme arzusunun ikamet ettiği yeni evimde, yeni krallığımda üç tabak yemek...
Bilgisizliğim ve muhalif duruşum beni yormuyordu artık. Eskisine nisbeten daha az eşya olan mutfağa doğru gitmiştim. Hayatımın müellifi ben isem hareketlerimi istediğim gibi gevşetebilirdim. İstersem mekanik, istersem duygusal olabilirdim. İstersem intibalarımı çürütür, istersem diretirdim. Maruzatlarımı insafsızca her daim sunabilir yada sessizce durabilirdim, yada en iyi yaptığım şeyi yapıp kendi kendime mırıldanabilirdim. Daha iyi tanıyor, içgüdülerimi koruma altına alıyor, kelimeleri bulmakta zorlandığımda boş duvara bakıp buraya bir tablo almak gerek demekten utanmıyor, sakınmıyor, sıkılmıyordum. Pencere kapalı olmasına rağmen bir hafiflik, bir esinti dolmuştu. İçine sığmakta güçlük çektiğim durumları kapı dışarı ettiğimden beri çiçeklerim büyümeye başlamıştı.
‘Uyanıkken düşüncemizi meşgul eden olaylar ancak günlük düşüncelerimizden kısmen uzaklaştıkları zaman rüyalarımıza girer…Freud’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder